Çiğdem Doğan

İmge, dış gerçekliğin zihindeki tasarımıdır, gücünü gerçeklikten alır. Bu gerçek, insanın yaşamı boyunca duyularıyla edindiği deneyimlerin gerçekliğidir. Algılanan bu gerçek, zihinde bir tür tasarıma dönüşür ve tekrar dış dünyada hayat bulur. Bu, sanatın yegâne kaynağıdır. Burada bir gerçekliğin zihindeki tasarımı olarak kabul edilen imgeden bahsederken, sadece görüntünün aynısından bahsedilmemektedir. Görüntü her bireyin zihninde farklı ifadelerle yer bulmakta ve imgelenmektedir. Çünkü her birey görüntüyü farklı şekillerde duyumsar, deneyimler, yani her birey kendi imgelerine sahiptir. İmge anlamlar barındırır; bu anlamlar sanatçının belleğinde yaşamla bağlantı kurar ve yapıtında görünür bir imgeye dönüşür. 

Her sanatçının kendine özgü bir imge dünyası vardır. Üretme serüveninde, sanatçı bu imgeleri korumaya çabalar. İmgeler, yaşamlarımıza anlam katma arayışının canlı öğeleri olurlar. Sanatçıların yapıtları, yaşama ilişkin imge yoğunluğundan ve imge ağından bağımsız okunamazlar. Bu sebeple sanatçıların yapıtlarını incelerken ürettikleri imgelerle konuşmamızın gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Yapıtta görüntüden anlamlara genişleyen bir yoldan beliren imgeler, yapıtın en temel öğelerinden biridir. Sanat, öznel bir duygu ve gerçekliğin ifadesidir. 

Sanatsal ifadenin oluşum süreci bilinçli veya bilinçsiz, dolaylı ya da dolaysız bir ilişki içinde bulunan iç ve dış etkenlere bağlıdır. Bu iç ve dış etkenlerle oluşan dünya, sanatçının oluşturduğu yeni bir evrendir. Bu yeni evrenini kurarken sanatçı kişisel seçimler yapar. Sanat, en nihayetinde varlığını kişisellikten alır. Çiğdem Doğan’ın çalışmaları da bu kişisellikten payına düşeni almaktadır. Sanatçının çalışmalarında yer alan imgeler, yeni bir evren olarak nitelendirebileceğimiz bir iç dünyaya bakışın sonuçlarıdır. İç dünya ise bedensiz fakat bedene ihtiyaç duyan bir ‘iç yer’dir. Bununla ifade edilmeye çalışılan, bedenin deneyimlediği ancak bireyin yaşantılar yoluyla edindiği ruhsal işleyişin coğrafyasıdır. Yani bireyin içinde yaşadığı bir yer değil, bireyin içinde yaşayan bir yer. Çok derin ve geniş, sınırların olmadığı, Gaston Bachelard’ın dediği gibi “uçsuz bucaksız” bir iç yer (2014, s. 223). Kendi kurallarımıza göre kendimiz tarafından inşa edilmiş, üzüntü ve kaygı zamanlarında geri çekilebileceğimiz, sıcak ve rahat bir yer olan, kutsal bir sığınak. Dış dünyanın inişli-çıkışlı olaylarından, hayal kırıklıklarından ve dış dünyaya duyulan öfkeden biraz da olsa ayrılmamıza izin veren,  özellikle çocuklukta, dış dünyadaki seçilen unsurlardan oluşan bir iç yer.

Sanatçının Bazı Eserleri

Add Your Comment

Netsper © 2020. All Rights Reserved